Taşın Tarihi

Çeyrek asır önce cep telefonu yoktu. Yarım asır önce internet, 1 asır önce bilgisayar, 1.5 asır önce telefon, 20 asır önce ise kağıt yoktu.

Taş Devri’nde insan, gördüklerini çizmek, yaşadıklarını anlatmak için önce taşa sığındı. Duvarlara ailelerini, hayvanları, çiçekleri çizdi. Ardından en önemli ayrılık doğdu; alfabe ve dilleri icat etti…

Tarih, taşla başladı. Çin, Roma, Aztek, Hint veya Mısır gibi her büyük medeniyetin tarihi taşlarda gizli.

Bizim de tarihimiz taşlara işlendi. Orta Asya’da başlayan Türk tarihinin miadı Kırgızistan’daki Tanrı Dağları’nın bir kolu olan Aladağ zirvesinde bulunan Saymalı Taş isimli yerdi.

3.500 rakımlı bu zirvede 10 bin kaya üzerine 100 bin resim çizildi; yaklaşık 8 bin yıl önce. Biraz daha ileride; Moğolistan’daki Orhun Vadisi’nde bulunan Bengü Taşları ise farklı bir öneme sahip bizler için. 1889’da bulunan Göktürkler’e ait bu taşlar, en eski yazılı Türk kaynağı oldu.

Türk adını kullanan ilk devlet Göktürkler, ilk Türk alfabesini buraya yazdı, ilk yazılı belgemiz oldu. Geçmişe yönelik merak edilenler aydınlandı. Gelenekleri, örf-adetleri, yönetimi, devlet ve milletin karşılıklı vazifelerini, askerlik sanatının inceliklerini öğrendik bu taşlardan.

Kağıt yoktu, telgraf yoktu, telefon yoktu.

Tarihimizi taştan çıkardık doğrusu…